15 Eylül 2015 Salı

İki Binli Yıllardan Richard Bach'ın Martı'sına Bakmak

İKİ BİNLİ YILLARDAN BAKMAK


“Düşüncelerinizin zincirlerinden kurtulun, bedenlerinizin zincirlerini kırın...”

Richard Bach ve Jonathan. Yaşamındaki tüm mecburiyetlere rağmen, hayallerinden vazgeçmeyen bir adam, engelleri kanatlarıyla ve düşleriyle delip geçen bir martı. Koşullar ile beraber alışkanlıklarımız ve isteklerimiz de büyük bir hızla değişirken ruhumuzun ihtiyacının hep aynı kaldığını hissettiriyor bu ikili. Gerçekten yaşadığımızı hissetmek istiyoruz belki de; var olduğumuzu kanıtlamak için didiniyoruz ve bazen yine sırf bunun için sürüklenip gidiyoruz kalabalığın içinde.

Tüm bu hızın içerisinde bir şey aniden durduruyor adımlarımı. Jonathan düşüyor içime. “Özgür müsün?” diyor üstümden geçen bir çığlık. “Hayallerinin peşinden giderken kaç kere düştü omuzların ve ne seni tekrar ayağa kaldırdı? Tüm heyecanınla kahkahanı atarken kimbilir kaç kişi sesini kısmanı buyurdu. Ve içinden gelenler ne çok yadırgandı. Aklın küçük oyunlarına kapılmadan kaç kere sımsıkı sarılabildin ruhuna, yılmadan...” Richard Bach da kitabını yazarken defalarca vazgeçti. Zamana uymaya çalışırken sorumluluklarıyla kimsenin görmediği kanatları arasında gidip geldi. Daha yüksek duygulara ihtiyacı vardı ruhunun ki içindeki martı Jonathan’ın en yükseğe ulaşma isteği belki de bu arzudan gelmekteydi. Ortalama mutluluklar ve mutsuzluklar, düzenli ve yolunda giden bir hayat ruhunu huzurlu kılmaya yetmemişti belli ki... Belki de gerçekliğinden emin olduğu tek bir şey vardı ve ona sımsıkı sarıldı: düşlerine. Tutsak ruhunun özgür kalışı adına attı adımlarını ve kaçınılmazdı defalarca reddedilmesi. Vazgeçmedi Richard Bach, konuşturdu Jonathan’ı, sınırlarını zorladı, yaşadıklarıyla birdi yazdıkları. Her şeyden önce anlamaya çalıştı içinden gelen sesi. Bu yüzden Jonathan’ın da uçmak için uçmayı anlaması yeterliydi. Jonathan’a “Tekrar dene!” derken kendisine de haykırıyordu. Uçmak, kısıtlayıcı olan her şeye karşı mücadele etmekti. Çünkü biliyordu ki kendisine karşı gelenler küçük bir esintiyle kendi yıkılan hayallerine acıyanlardı sadece. Jonathan’ın çırptığı her kanat, çıkardığı her ses büyük bir umuttu ruhuna sımsıkı sarılanlar için. Ve hâlâ da öyle...
Şehrin gürültüsünden ve yorgun zihinlerimizden bir parça sıyrılabilirsek, güneşin her doğuşunda ve bazen en koyu karanlıkta sesleniyor bize Jonathan; ruhumuzun hakiki ihtiyacını hatırlatıyor bize, düşüncelerimizin zamanı delip geçebilecek en büyük güç olduğunu fısıldıyor.

Yükselen binaların arasından zamanla, mekânla ve tüm sınırlarla alay edercesine göz kırpıyor. Sevgili Richard Bach ve martı Jonathan, daha uzağı görebilmek adına özgürlüğün keşfine çağırıyor tüm huzursuz ruhları...


Güneş Sayın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder