20 Ağustos 2015 Perşembe

Jean Valjean, babam ve ben

BAKIMEVİNDEN NOTLAR


Aşka düşmüş bir yaprak, sonbahara kalmamış...

S.Ö.

Dürüst bir kişiliktir Jean Valjean. İradesinin gücü bedenine yansımıştır. Yaşam onu acı bir deneyime sürüklemiş, karnını doyurmak için girdiği kilisenin şamdanlarını çaldıktan sonra kilise onun bu durumunu hoşgörüp bir çalkantıdan yeni bir yöne koymuştur onu. Jean Valjean, içindeki bu ışığı ömrünce taşımış, Tanrı’ya karşı vefa borcunu bir hayat kurtararak ödemiştir.

Babam kısa boylu, cabbar bir adam. Bir göçün içinden çıkmış; beş çocuk ve bir kadınla bir şehirden başka bir şehre sürüklenmiş. İçinden anılar çıkan, içinden sevinçler çıkan bir göçe. “İşte yol bu!” demiş, “Bu yol gergeflerini dokuyor.”

Kasaba okulları, siyah önlükler ve tıraşlı başım. Her şeyi örten, her şeyi koyu bir renge boyayan yalnızlıkların annesi, annem. Şehir büyük bir arena, temizliğin, duruluğun şehri. İçinde emeklerinin karşılık bulduğu, sevinçlerinin horlanmadığı bir güneş, babam. Saliha küçük bir kız. Siyah saçları bukleli, annesinin kopyası. Babasından hafif bir ürpermeyle çekinen, ikiz kardeşinin gölgesinde uzamış, yazlara yürek çırpıntısı bir kardeş. Almancı Süleyman’ın şımarık oğlu ne zaman misafirliğe gelse, yürekleri yoran bir haylaz. Köyde kalan anılar taşınmamış şehre. Ne var ne yoksa köyde kalmış.

Aşka düşmüş bir yaprak, sonbahara kalmamış, görevini bizlerle tamamlayan Jean Valjean, babam ve ben, bakımevinde yarım kalmış bir adam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder